BİRAZDA İĞNEYİ KENDİMİZE BATIRALIM
Bunca sömürü çarkı,yolsuzluk ve açlık varken kitleselleşememek ve halka umut olamamak nasıl açıklanır ?Sol,sosyalizm,sosyal demokratlar,komünistler Türkiye de bir çıkmazın içinde olan halka umut olma anlamında çözümün ne olduğu konusunda emin değiller.Geldiğimiz noktada daha da kahredici olan ne yerel anlamda ülkemizde düzelme olacağı konusunda ne de genel anlamda küresel tüketim haline dönüşmüş kapitalizmin aşılmasının imkansız olduğu konusunda bir gerçeklik olarak görülmesi durumudur.Protestocu kimliği aşamayan,bir program,bir planı olmayan karşı tarafın yaptığına karşı bir hamle geliştirmek dışında halka güç veremeyen bir sol ve temsiliyetleri ile karşı karşıyayız.Oysa tarih bilinci ve diyalektik mücadelenin uzun soluklu programla ve hedeflerle olabileceğini göstermektedir.
Umutsuzluk çaresizlik doğrurur,çaresizlik kabullenmeleri yaratır.Dolayısıyla acı olan doğada görülebilecek tüm eşitsizlikleri hiç olmadığı kadar derinleştiren, yeni ve çeşitli yoksulluk ve çaresizlik biçimlerini üreten ve büyüten bu sistemi kabul etmek bir yana içinden çıkılması imkansız ve sonsuz bir kısır döngü olarak zihnimizde kabul etmemizdir.
Sadeceaçlık ve yoksullukta değil bu sistem aynı zamanda yalnızlaştırma üzerine kuruludur; bu sistem döngüsel bir yalnızlık süreci üretmek üzere tasarlanmıştır. Yalnızlık teknolojinin dayanağıdır ve buna mukabil teknoloji de yalnızlık üretir; sosyal medyadan,arabaya ,televizyona kadar gösteri sisteminin önümüze sürdüğü bütün mallar, aynı zamanda "yalnız kalabalıklar" yalıtılmışlığını tahkim etmek için sistemin kullandığı silahlardır.
Bu yazdıklarım umutsuzluk olarak kabul edilmesin şahsen ben hiçbir zaman umutsuz olmadım fakat bir uyarıda bulunma gereği duyuyorum.
Yol yöntem sorgulamasını sürekli yapmak gerekiyor,yaparsak ilerleriz yapmasak aynı süreçleri tekrar tekrar yaşamaya devam ederiz.Unutmayalımki sistemin kendisi ve sistemde temsiliyeti olanlar kendilerini koşullara göre sürekli değiştirir.Ellerinde devasa sosyal,görsel,yazılı medya ordusu var.Açlık bir isyan sebebidir ama bu koca medya ordusu,manipülasyon ve algı yaratma konusunda oldukça deneyim sahibi ki açlık isyan sebebiyken şükretme sebebi haline dönüşüyor.
Belki de bundan daha fazla ümit ve şevk kırıcı olan şey ise, solun böylesi bir ortamda bu denli güçsüz, biçare ve zavallı görünmesidir. Solun konforlu ve rant mahalinde yerini almış yıllardır bundan nemalananlar için öncelikli olan elbette konumunu korumaktır ,fakat birçok insanda bu ağırlığın altında dayanabilmeye çalışıyor.Dayanıyoruz çünkü çeşitli ırkçı, faşist, dinci hareket,parti ve derneklerin, belli bir düzeyde insanlığın paylaştığı ortak insanlık zeminini yadsıyan ve/ya da yok sayan çeşitli sapkınlık biçimlerinin yükseldiği bir yerde bir ağırlığı üstlenmek bir sorumluluktur.
Ama konuya kişiselde bakmamak gerekir ve yüzleşmek anlamında en can alıcı soruları sormak gerekiyor.
Bugün en önemli soru ve mesele budur: bütün bu açlık,yoksulluk,talan,çürüme varyantlarında veya bu koşullarda sol niçin böylesine etkisiz ve güçsüzdür? Tam da işte bu zamanda ihtiyaç var diyeceğimiz bir dönemde sözünü, söylemini, sloganlarını kaybetmiş olmasının sebepleri nelerdir?Sol parti,hareket adına ne dersek diyelim hepsinin bağ ve ilişki kurma kapasiteleri niçin böylesine gerilemiş, daralmıştır? Niçin hiçbir ilgi ve merak uyandırmamaktadır?
Bu soruları sorarken yazımın yönü sol’u küçük görmek,yok saymak ve bu ülkede bir şey başaramaz dedirtmek değil tam tersi asıl sorunum sol ve sol ahlak dünyanın kurtuluşu iken neden güçlenmemektedir?
Sorularım ve eleştirilerimin varmaya çalıştığı şey bu kadar insanı merkeze alan eşit ve insanca yaşamayı dert edinen bir yaşam diyalektiğinin neden ipleri eline almamış olmasıdır.Sonuçta derin bir kayıtsızlık haline varan, umutsuzluk ve kayıtsızlık havasını tam anlamıyla dağıtamıyor olmasının çok üzücü tarafı vardır.
Öte yandan kendini sosyal medyada konumlandırmış sol,devrimci,sosyalist gibi tanımlayan kişilerin kibirli tepki ve yorumları bir yorumu yapmam konusunda bir neden oluşturuyor.Kendi ilişki kurma biçimine hükmeden, ahlakçılık ya da ahlaki üstünlük kisvesine bürünmüş bir kibir var. Hakikatin bilgisine kendilerinin eksiksiz biçimde sahip olduklarına olan inançları ve bu inançları toplumun gerçekliğiyle uyumlu hale getirmeye çalışan, gelmeyince kibirli davranan üstenci bir kibir.İdeolojik kabul olarak gördükleri özünde kendilerine kalkan’a çevirdikleri söz konusu inancın ve katılığın, kendini beğenmiş, dışlayıcı ve küçümseyici ahlakçılığın, başkalarını utandırmaya ve itham etmeye daima hazır yargıç konumunun edimselleştiği bir kibir halleri var.
Kavram tartışması dışında bir tartışmaları yoktur.Kitap ile değişen gerçekler arasında kurdukları bir bağ yoktur.Geçmiş ile şimdiki halleri üzerinden kendilerine yönelikte bir özeleştirileri yoktur.
Sonuçta sol bu çıkmazı ve kibri aşmak zorundadır.Bunu aşarken benzeşmeden bahsetmiyoruz net olmaktan bahsediyoruz.Eleştiri ancak pratikte alternatifi yapıldığı zaman anlamlı hale gelir.Hani halk dilinde geçer ya daha iyisi olana kadar en iyisi budur.Daha iyisini üretmek bir yana bunun çabasını veren kişilere yönelmiş birazda savunma mekanizması olarak değerlendireceğimiz kibir hali ortadan kalkmalıdır.Çünkü bu kibir hali ne kişiyi bir grup içine konumlandırır,ne de bir grubu bir arada tutar.Her şeyimizi, bugünü ve özellikle yarın için kurgulamalıyız.
Geldiğimiz süreçte hepimizin temel amacının bir iş ya da eylem üretmek olması gerektiğini düşünüyorum.Samimiyet üzerine kurulu her ortak değer iş ve eylem üretir.Bazen bu iş ve eylemler güçlü yankılar yaratabilir bazen de küçük ama süreklilik anlamında değerli yankılanmalar olabilir.Zaten herşey deneyimleme üzerine kuruludur.Deneyimleme doğruyu netleştirken yanlış olanı eler.
Harika bir yazı olmuş
YanıtlaSil