REKABETE SÜRÜKLENMİŞ BİREY

Yaşadığımız dünyanın yarattığı hezimet, insanın ertesi güne bile ilgisiz kaldığını gözler önüne seriyor. Sanki her şey kontrolsüz ve özellikle gençler, somurtkan, ruhsuz bir biçimde zamanın geçmesini bekler gibi duruyorlar. İnsan yıkıcılığının en derin halini yaşıyoruz. Bireysel anlamda "kendi en iyi protipini yarat ve hayattan zevk al" sloganları etrafında örgütlenen bir genç kitlesi, bu uğurda acımasız bir mutsuzluk ruh hali içinde. Modern çağ bireycilik, performans ve rekabet üzerine kurulu. İçinde yaşadığımız çağ bir "performans toplumu"dur ve birey artık bir "öz-girişimci"ye dönüşmüştür. Yani sistem, bireyleri kendi kendilerinin patronu olmaya, sürekli olarak kendilerini geliştirmeye, verimli olmaya ve piyasa mantığına uygun yaşamaya zorlar. Bu zorunluluk, insanı özgürleştirmek yerine büyük bir baskıya maruz bırakır. Bu sistem, insanı yalnızlaştırıyor ve depresyona sürüklüyor. Çünkü bu yarış, özünde herkesi mutsuz ediyor. Her türlü çürümenin, insan onuruna yönelik saldırının ortasında, her birimizi kendimizin girişimcisi olmayı dayatan, özümüzü oluşturan benlik değerimize piyasa ve vitrin değeri ile ölçen, insanı, yani bizi kendimize karşı kışkırtan, başarısızlıklarımızı ve yetersizliklerimizi utanç duygusu hissettirecek cümlelerle açıklayan, sunulan sözde sınırsız özgürlük yanılsaması eşliğinde sokakta, iş yerinde, sınıfta, arkadaş ortamında ve sosyal medyada pazarlayan acımasız bir rejimin kuklalarına dönüşmüş durumdayız. Öyle ki, hepimiz yargılanırken veya değerlendirilirken bireysel performanslarımıza indirgenerek değerlendiriliyoruz. Ne hazin ve zavallı bir varoluş biçimi. Derinlemesine düşünmenin bir performans olmadığı, yüzeysel yaşamanın performansımızı ve görüntümüzü etkileyeceği bu iğrenç çağın en önemli sonucu da, kolektif eylemin ya da davranışın yok edilmiş olmasıdır. Bunun adı, sarf bireycilik dayatmasıdır. Bir başınalıktır aslında; özü, derin yalnızlıktır. Siyasette de durum aynı. Sol siyasetin bile bir performans sahnesi gibi görünmesi, böyle tasavvur edilmesi ve hatta halkın böyle bir siyasi kültürü özümsemesi ne üzücü! Yalan dolan, sadece kurgulanmış cümlelerle hareket eden siyasetçilerin yarattığı sosyo-psikolojik tahribatı çok sonra farkına varıyoruz. Farkına varıyoruz da, bir sonraki seçenek yine buna benzer oluyor. Ruhumuzu daha da acıtan, aslında bu siyaset sahnesinde güçsüzlerin, kimsesizlerin, sesi kısılmışların ve yoksulların yok sayılmasıdır. Halktan uzaklaştırılan siyaset, giderek bir uzmanlık profesyonellik alanı olarak sıradan insanların uzağında konumlandırılıyor. Böyle olunca, hiçbir siyasi anlayış veya siyasetçi, halka yönelik özdeşleşme ve empati duygusundan çok uzak bir yerde duruyorlar. Temel bir tavır olarak da inceliklere/alçak gönüllülüklere tenezzül etmemekle, hatta bunun farkında bile olmamalarından bahsediyorum. İşte son siyaset, olması gereken zeminden çoktandır farklı bir yerde söylem geliştiriyor. Nietzsche, modern insanın "sürü ahlakı" ile hareket ettiğini söyler. Ona göre, birey artık kendisi olmaktan çıkmış, toplum tarafından dayatılan değerleri içselleştirmiş ve bu değerler üzerinden kendini yargılar hâle gelmiştir. Günümüz dünyasındaki mutsuzluk ve depresyon, büyük ölçüde bireyin başkasının gözündeki yansımasına göre kendini tanımlamasından kaynaklanır. "Böyle Buyurdu Zerdüşt" eserinde Nietzsche, bireyin kendi değerlerini yaratmasını ve "üstinsan" olmasını önerir. Ancak günümüz dünyasında bu ideal, piyasa tarafından sömürülmüş ve "kendini gerçekleştir" sloganı altında insanları daha da yalnızlaştıran bir rekabet aracına dönüşmüştür. Kapitalizmin kişisel ve sosyal tahribi konusunda Foucault, modern bireyin disiplin toplumlarından biyo-politik toplumlara geçtiğini söyler. Eskiden dışarıdan gelen baskılarla şekillendirilen birey, artık kendi içselleştirdiği normlar aracılığıyla kendini kontrol eder. İnsan, kendini sürekli gözetim altındaymış gibi hisseder ve en iyi versiyonunu sergilemek için çabalar. Foucault'ya göre, bu durum bireyi yalnızlaştırırken aynı zamanda kendisine karşı bir düşman hâline getirir. Piyasa insanı olmaya zorlanan bir köhne düzenin tanımını 1800’lü yıllarda mükemmel bir tanımlamayla Karl Marx yapmıştır. Ona göre, kapitalist düzen, insanın üretim ilişkileri içinde bir "makine dişlisi" gibi işlemesini zorunlu kılar. Günümüzde bireylerin piyasa değeri ile ölçülmesi, Marx’ın "meta fetişizmi" kavramı ile açıklanabilir. İnsan, artık kendi içsel değerine değil, topluma sunduğu hizmetin ekonomik karşılığına göre tanımlanıyor. Bu da, bireyin kendini gerçekleştirme ihtiyacının bir yarışa dönüşmesine ve mutsuzluğun sistematik bir hâl almasına neden oluyor. Günümüz dünyasında depresyon, en yaygın ruhsal hastalık hâline gelmiştir. Çünkü insanlar sürekli kendilerini bir yarışın içinde hissetmekte, bunun sonucunda depresyon artmaktadır. Depresyonda yaşadığımız dönem, modern bir itaat biçimi haline dönüşmüş durumdadır; çünkü birey, kendini sürekli olarak yetersiz hisseder ve kendi başarısızlığından kendini sorumlu tutar. Kendini sorumlu tuttukça, asıl sorunun sistemin kendisinden olduğu gerçeğinden uzaklaşır. Erich Fromm’un "Özgürlükten Kaçış" adlı eserinde anlattığı gibi, modern insan kendisine sunulan sözde özgürlük karşısında büyük bir kaygı yaşar. İnsanlar gerçekten özgür olmak yerine, kendilerine dayatılan sistemin içinde konfor ararlar. Bu da onların ruhsal çöküşlerini hızlandırır. Nihayetinde depresyon, modern insanın "kendi kendini suçlama hastalığı" olarak, düzenin dolaylı olarak kullandığı bir ruhsal durum hâline gelir. Belirsizlik çağı, performans toplumu, piyasa insanı, bireyselleşme ve siyasetin halktan kopması gibi kavramlar, aslında modern dünyanın içsel krizlerine işaret etmektedir. Günümüzde birçok insanın mutsuz olması, sistemin insanı sürekli bir rekabet içine sokmasıyla ilgilidir. Kolektif eylemin çökmesi ve siyasetin bir gösteriye dönüşmesi de toplumsal değişimin önündeki en büyük engellerden biridir. İnsanın bu durumdan çıkışı, bireyin kendisini yeniden tanımlamasında ve toplumsal bilinç geliştirmesinde yatmaktadır. Ancak bunun için, hem bireysel hem de kolektif olarak daha derin düşünmeye ve yüzeysel yaşama biçimlerini sorgulamaya ihtiyacımız vardır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

REKABETE SÜRÜKLENMİŞ BİREY- 2 /ÇÖZÜM

Kötülüğün Sıradanlaşması