UMUT KONUSUNDA EĞİTİMCİNİN GÖREVİ
İnsanca yaşamın çok uzağında olup,insan merkezli
düzenlenmemiş ve adil olmayan zor zamanlardan geçiyoruz.Ülkemiz insanlarının
umutsuzlukla dem vurduğu,çaresizliği sıradanlaştırdğı bunun sonucunda
şiddet,kamplaşma ve yasadışı yönelmelerin arttığı bir dönemden geçiyoruz.Her
gün milyonlarca insanın açlığı; buna karşın azınlığın çılgınlık derecesine
ulaşmış zenginliği, bu zor zamanlara baktığımızda daha ilk elden
görebileceğimiz koca bir fotoğraf koyuyor önümüze.İnsani olan ne varsa,insanca
taleplerin hepsi dayatmacı ve baskıcı sistemin
içerisinde gerek açık gerekse de gizil olarak organize olmuş karşıt bir
saldırıyla karşı karşıya kalınıyor.
Asıl sorun yaşamın giderek kontrolsüz bir kargaşaya
dönüşüyor olması.Artık insani olanın ne olduğu, insanca yaşamanın ne olduğu
kitlelerin zihinlerinde giderek bulanıklaşmakta.Öyle ki,insan olmak, birey
olmak giderek öfkesinden arındırılmış,sesi kıstırılmış,bir bakıma evcilleşme
ile öncül bir hale gelmekte.Kapitalist sömürünün acımasız saldırısı altında
birey olmanın, yaşamda sadece canlı bir varlık ile var olmak, tamamen
pasif,sessiz, kendini korumacı, salt fiziksel yaşamını sürdürmeye odaklı bir
anlayışa döndüğü biat etmenin daha doğru olduğu algısı kabul görmekte.Tabi bu
durumda artık bu ‘emekçi halka ,farklı inanana,farklı düşünene düşman’ sistem,
köklerini iyice toprağa yerleştirmek ve kendini yeniden ve yeniden üretmek için
elindeki tüm imkânları işe koşmak konusunda gayet cesur olmakta ve bunu da
büyük bir ustalıkla yapmakta.Bunu nasıl yapıyor? psikolojik harp argümanları
üzerinden kolluk güç veya idari disiplin,militanlaştırılmış gruplar,troller
gibi sistemin yarattığı baskı üreticilerini kullanarak yapıyor.
Ülkenin sayıca azınlığı kârını ve zenginliğini çoğalttıkça halka yeni açılım reçeteleri veya ekonomik paketler sunulmakta ,insanlara sunulan bu reçete ve paketler birer kurtuluş gibi gösterilmekte.Emeğin değersizleştirildigi insanca yaşam koşullarının çok altında yaşamanın normalleştirildiği bir dönemde herşeye sahip kar yiyicilerinın pastayı paylaştırması,üretim hamlelerinin hayata geçirilmesi bir yana özgürlüğün sırrı, sunulan reçetelere bağımlılıktan geçmekte.Sunulan reçeteler sermayenin isteği ile şekillenir ve tarih tarih yönerge formunda uygulamaya koyulur. Bütün bu kurtuluş reçeteri umutsuz ve gelecek konusunda inançsız, evcilleştirilmiş ve uyarlanmış, aynılaştıran herşeyi normal gören,gayri ahlaki her davranışın sıradan olduğu bir insan kalıbı ortaya koyuyor. İşte böyle bir yaşam bizi insan olmaktan uzaklaştırsada bir boşluğu yaratıyor,yani yinede insanı aramaya ve insanca yaşamı savunmaya dair umudu ya da çabayı da o kadar tetikleyecek bir alan sunuyor.İşte bizlerde bu boşluktan içeri girebilecek durumda olmalıyız.Çünkü sorunun can yakıcı tarafı bu alanı toparlayacak statükodan,arınmış öncü bir partinin kendini kitleleri örgütlemede var edememiş olmasıdır.
İnsanı güçlü kılan , bu dünyadaki varoluşunun tarihsel
bütünlüğü içerisinde, sadece var olan değil, aynı zamanda yaşamı ve tarihi
biçimlendiren,geliştiren ve onunla
birlikte biçimlenen ve gelişen bir
varlıktır. Bu nedenle insanın özgürleşmesi, içinde bulunduğu koşulların
özgürleştirici niteliğiyle doğrudan ilişkilidir.Bugünkü ‘insan doğasına aykırı’
sistem bu koşulları tamamen insan olmanın, özgürleşmenin sağlanabileceği
pratiklerin dışında yaratarak, bu koşullara ve/veya araçlara müdahaleyi en
azlaştıracak ya da tamamen ortadan kaldıracak bir yapıya bürünmüştür. Öyle ki,
insan olmanın ya da özgürleşmenin sağlanabilmesi için elimizde olan birlikte
olma, direnme, itiraz etme, eleştirme, dönüştürme yönündeki tüm eylemlerimiz
ustaca kurulmuş bir baskı ve kontrol mekanizması tarafından sürekli olarak
engellenmektedir. Eleştirel pedagoji hareketinin temel metinlerden biri olarak
kabul edilen Ezilenlerin Pedagojisi adlı çalışmasıyla tanınan Brezilyalı
eğitimci, (filozof ve eleştirel pedagojinin etkili kuramcısı sayılır)Paulo
Freire ‘’Egemen olan, egemenlik altındakilere, kendi kültürlerine yönelik
olumsuz bir tavır aşılamak ihtiyacındadır’’der.
Bütün bu engellemeler ve baskı araçları kendilerine eğitim
içerisinde de gösterir.Bu engellemelerin başlangıcı Eğitim ile başlar,eğitim
ile kalıcı hale getirir. Bu araçlar pek çok açıdan görünür olmakla birlikte,
aynı zamanda gizil olarak da çocukluktan yetişkinliğe tüm aşamalarda
içselleştirilmiş kabul,koşulsuz teslimiyet, sarsılmaz inanç ve kaderciliğin
benimsenmesinde kendini göstermektedir.
Bu kendini gösterme biçimi Eğitim programları, müfredat ve uygulamalar
ile kendini gösterebilmekte ya da eğitim pratikleri içerisinde bireylere kabul
ettirilmektedir. Bu aşamada eleştiri, bağlamı görme, sorgulama, insani
gereklilikleri geniş ve tarihsel bir açıdan ele alma gibi dönüştürücü pratikler
yerini giderek kabul etme, sonuca odaklanma, tarihselliği yadsıma, pasifleşme
ve yabancılaşmaya bırakmaktadır. Her olumsuzluk beraberinde bir boşluk bırakır
demiştik.İşte tam da bu bağlamda sistemin çarkları içerisinde bireylere
dayattığı bu yabancılaşma, aynı zamanda dönüşüm ve özgürleşme için umuda açılan
bir kapı da sunmaktadır. Umutsuzluğun en üst örnekleri aslında umudun
beslenmesi için de önemli bir tarihsel fırsat sunmaktadır.
Adaletsiz bir düzenden doğan insan dışılaşma umutsuzluk değil umut nedenidir çünkü adaletsizliğin tanımayı reddettiği insanlığı durmaksızın aramaya yöneltir . Çünkü umut , kollarını kavuşturup beklemek değildir. Mücadele ettiğim sürece umut beni hareketlendirir.(Ezilenlerin Pedagojisi, Paulo Freire)
Kişilerin ve hükümetlerin genel anlamda sistemlerin
gösterttikleri yola karşı,tarihin de tâyin ettiği bir yön vardır. Bu yönde
eğitimcinin eleştirel bakış açısına sahip olma zorunluluğudur.Eğitimcilerin,aydınların
ve hatta yazarların görevi, tarihin tâyin ettiği yönde ilerlemek ve halkları
bilinçlendirmek olmalıdır.
Bugünkü eğitimcilerin,siyasetçiler gibi söylediklerinin anlaşılmadıkları sıkça
görülür; çünkü söylemleri,hedefleri,kullandıkları dil insanların somut durumuyla
hiçbir ilişkisi yoktur. Dolayısıyla eğitimcilerin söyledikleri, siyasetçilerin
olduğu gibi yabancılaşmış veya yabancılaştırıcı nutuklardan ibarettir.Tabi
burda işledikleri müfradat ve eğitim programlarıda etkili olmuştur.Fakat bu tek
başına bir kabul gerktirmez Öğretmen kişi olarak öğretmen Burjuvaziye ve
sisteme karşı eleştirel bakmak zorundadır.Bunu yapmadığı zaman sistemin hizmetkarı haline gelmiş olur.
Umudun diyalektiği, konusunda net bir tavır gerekiyorsa oda
ezilenlerin yanında olan bir eğitimcinin net biçimde umudu diri tutma konusunda
görev sahibi olmasıdır.Çünkü zor zamanların aşılmasının öncül koşullarından bir
tanesi, bu umudun diri tutulması ve sürekli yeşertilmesinden geçmektedir. Umudun
diri tutulması özgürleşme ve dönüşüm için gerekli çabayı oluşturur.Böyleliklede
aslında eğitimci insanın tarihselliği içerisinde anlam kazanacaktır.Burda
bahsettiğimiz umut ütopyacı veya kaderci bir bekleyiş değil dönüşümün savaşımı
için gerekli umuttur.Bir bekleyiş değil harekettir.
Özgürleşme ve dönüşüm için elverişli şartlar
oluşturamıyorsak umut bu şartların oluşması için verilmesi gereken emeğin tetikleyicisidir.Bugün
yaşadığımız süreçte toplumun öğreten ve öğrenenleri olarak bizler yaşadığımız
kriz ortamında ancak umudu büyütebilirsek anlam kazanabiliriz.Aydınlanma
konusunda insiyatif alabilirsek toplumun öğreten gücü olabiliriz.Umut,Rekabete
karşı dayanışmanın, kaderciliğe karşı eylemselliği,dogmatikliğe karşı
sorgulamanın, yalnızlığa karşı birlikteliğin, şiddete karşı hoşgörünün,
adaletsizliğe karşı adaletin ve özgürlükçülüğün temel dinamiği olarak
büyütülmelidir.
Bizler, eğitimciler olarak bu umutla var olan ve bu umudu
var eden bireyleriz. Bu umudu yeniden ve yeniden üretmek, ancak demokrasiyi,
eleştirel bilinci, insanca yaşamanın değerlerini her zamanda ve mekanda yüksek
sesle dile getirmek ve bu ahlaki ve dönüştürücü eylemleri gerçekleştirmekten
geçmektedir. Ancak bu şekilde umudu ve insanlığın özgürleşmesini savunmak
anlamlı olabilir. Öyle ki, “Tarihin bir mümkünlük olarak anlaşılması durumunda
yarın bir sorundur. Gelmesi için, bizim bugünü dönüştürerek onu inşa etmemiz
gerekir. Farklı yarınlar mümkündür. Mücadele artık onun gelmesini geciktirmek
ya da kolaylaştırmaya indirgenemez; geleceği yeniden icat etmek gereklidir. Bu
yeniden icat, eğitimden ayrılamaz. Kendimizi aktif özneler ve tarihin nesneleri
olarak kabul ederek ayrım yapan varlıklar haline geliriz. Bu bizi ahlaki
varlıklar haline getirir”( Ezilenlerin Pedagojisi, Paulo Freire ).
Kalemine sağlık. Çok hassas konulara değinmiştim.
YanıtlaSilSehr schön 🤩 ✌️✌️✌️✌️✨
YanıtlaSil