EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİ ANCAK TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM İLE SAĞLANIR


 

Günümüz toplumumun en çok tartıştığı konulardan biri fırsat eşitliği söylemi, ulus devletlerin kurulmasıyla eş zamanlı olarak ortaya çıktı denilebilir.Görece kendinden önceki eşitsizlik ve adaletsizlikleri ulus ve eşit yurttaşlık idealleriyle ortadan kaldırmaya çalışan modern devlet seçme seçilme hakkı yani eşit oy ve kanun önünde eşitlik kavramlarıyla bunu sağlamaya çalışmıştır.Fırsat eşitliği kavramı  bu kavram ve bu süreçlerden tamamen ayrı  bir sorunsal alan olarak değerlendirilmelidir.Yargıda eşitlik,siyasal alanda eşit oy değerli olsa


da sosyal yaşamda ve onu besleyen en temel damar olan Eğitimde Fırsat eşitliği tartışılması gereken en temel problemdir.Bu kavram elbetteki sistemin niteliğininde tartışması gerektiğini gösterir yani sınıflar arası farkın oldukça açık olduğu bir toplumda yönetim sistemi tartışılmadan fırsat eşitliğini bağımsız tartışmak dar bir bakış açısıdır.Ama tartışmamakta büyük eksikliktir somut anlamda bir eğitimcinin pratikte gördüğü bir sorundur Fırsat eşitliği Eğitim sendikalarınında temel taleplerinden olması gerektiği kanaatindeyim.

Friedrich Engels  Komünizmin Temelleri adındaki eserinde ‘’eğitim eşitliği’’ kavramından bahseder.Engels’in bahsettiği konu;Eğitimde eşitlik fikri yardımıyla herkes hangi şartlara sahip olursa olsun eğitim alabilecek ve eşit şekilde bir başlangıç yapabilecektir.Diğer yandan bir iş için çalışan alımı sırasında cinsiyet veya yaş gibi özellikleriyle değil, kişinin meslek hakkındaki becerileri kapsamında bir değerlendirme yapılması fırsat eşitliği örneklerindendir.Engels’in bu yaklaşımı elbetteki yeni bir toplumun inşası sonrası olacaktı.Zaten böyle bir toplumda fırsat eşitliği tartışılacak bir konu olmaktan da çıkacaktı.

Fırsat eşitliği kavramı kişilerin hayata eşit imkanlarla başlaması ve mevcut fırsatlara herkesin eşit derecede sahip olması gerektiğini belirten, Amerikan ve Fransız devrimlerinin de temel yapısı olan eşitlik türü olarak ta değerlendirilebilir.Fırsat eşitliği ;kaynaklara ulaşabilme ve onlardan yararlanma eşitliği olarakta tanımlanabilir. Bu bağlamda parasız kamusal eğitimin de temelini oluşturmuştur. Tüm çocukların benzer okullarda aynı eğitim programlarından yararlanması üzerine inşa edilen bu model, hem ortak bir yurttaşlık bilinci hem de ortak bir bilgi sistemi ve birikimi oluşturmayı hedeflemektedir. Bu sistem içinde başarı gösterenlerin yetenek ve potansiyelleri doğrultusunda hak ettikleri yere gelebilecekleri vurgusu, modern devletin eşitlik ve adalet savunusuna olan inancı da artırmıştır. Buna göre; artık isteyen herkes, sınıfsal kökeninden ve sosyo-ekonomik koşullarından bağımsız olarak, liyakat esasına göre toplumda önemli sorumluluk ve görevler alabilecektir.

Fırsat eşitliği tartışması kısmen;Eğitimin kamusal bir hizmet haline gelmesi ve belli bir düzeye kadar tüm yurttaşlar için eşit ve parasız olması, genel eğitim aracılığıyla yetenek edindirme ve yurttaşlık bilinci kazandırmanın yolunu açmıştır.Örneğin  Eğitimde fırsat eşitliği kapsamında 2001 yılında ABD’de ‘Geride Çocuk Kalmasın Yasası’ çıkarılmıştır. Bu yasa yardımıyla amaçlanan durum, devlet okullarının temel eğitim programlarındaki performans düzeyinin artması olarak tanımlanır. Bahsedilen yasanın, velilerin çocuklarını eğitim verme düzeylerine göre hangi okullara gönderebileceğini seçme konusunda tanınan yenilikleri içerir. Yasanın uygulanış şekli, 12 yaşına kadar olan öğrencilerin çeşitli sınavlarla değerlendirilmesi ve sonucunda da performans açısından düşük okulların yeniden gözden geçirildiği bir sistem halindedir. Yeniden gözden geçirme sonucunda belirlenen başarılı öğrencilerin, eğitim performansı yüksek başka okullara alınması durumu ve düşük performanslı sayılan okulların düzeltilme çalışmaları ile öğrenciler arasındaki eğitim farkı kapatılmaya çalışılır. Bu yasanın, özgün Amerikan koşullarına göre çıkmış olmasına rağmen küresel bir konumda uygulanması gerektiği varsayılır. Oysa her ülkenin kendi özgünlüğünde farklılaştığı ve fırsat eşitliğinin önüne geçen koşulları vardır.

Bize dayatılan Neo Liberal anlayışta idealize edilen uygulamada yazıldığı gibi olmayan bir eğitim süreci sunulur.Zeka,yenetek ve ilginin sınıfsal kökenden veya soy ve aileden daha değerli ve önemsendiği bir toplum idealize edilir.Uygulamada sınıf farkının,net ortaya çıktığını hepimiz görebiliyoruz.

Gerçekten söylendiği gibi zeka ve yeteneğin önde tutulduğu  bir eğitim sisteminin olduğu bir eğitim süreci uygulanabilseydi; modern toplum kuramında önemli bir yer tutan “meritokrasi”nin de ortaya çıkmasını sağlamış olacaktı.

Meritokrasi, mesleki seçimlerin toplumsal statü, yaş, cinsiyet gibi kişisel durumlar üzerinden değil, evrensel başarı ölçütleri ve liyakate göre belirlenmesini esas alır. Böylece toplumsal hareketliliğin kolaylaştığı ve kısmen de olsa keyfiliğin ortadan kalktığı varsayılır.

KAPİTALİST DÜNYADA EĞİTİM SINIFSAL BİR NİTELİK OLUŞTURUR.

Kapitalist toplumda görüntüde çocuklar eşit eğitim fırsatına sahip olsa da eşit sosyal ve sınıfsal koşullara sahip olmayan bireyler için de gerçek anlamda adaletin sağlandığı söylenemez

Çünkü Liberal toplumlarda eğitim sınıfsal bir niteliğe sahip olur.Kapitalist toplumu yeteneklerin  rekabetine ve sınav başarılarına  dayalı bir yarış olarak kabul edersek,daha  işin başlangıcında eşit olmayan bir toplumsal sürecin olduğu görülebilir. Çünkü sık kullandığımız tabir ile at yarışına benzetilen açık bir rekabette herkesin bu yarışı kazanması söz konusu değildir .Bu da bize aslında bu sistemde başarı dediğimiz kavramın belirleyicisi olan değişkenlerin zeka veya yeteneğin değil sınıftaki ve okuldaki sosyal sınıf düzenlemelerinin olduğunu gösterir.

Açacak olursak;Hepimiz özellikle eğitimcileri bilirki ailede alınan ilk eğitimin sosyal kökene bağlı olması, bireysel yaşamın gidişatı ile toplumsal konum arasında sıkı bir bağ oluşturmaktadır. Ayrıca üst sınıflar alt sınıftakilere göre yaşamlarını belirleyen temel varoluşsal kaygılardan muaf oldukları için, doğrudan yaşamsal olmayan ilgi ve beceriler edinmek konusunda daha girişkendirler . Haliliyle geçinme,barınma  gibi bir sorunu hissetmeden tüm yatırımları ilgi ve yeteneklerine göre gelişir.Öğrenciler üzerinde gördüğüm önemli bir özellik toplumsal piramidinde üst sınıflardaki çocuklarla alt sınıflardaki çocuklarda  Özellikle üniversite eğitiminde seçilen alanlar ile sosyal köken arasında önemli bir bağ görülür ve üst sınıflar için bu seçimlerde geleceğe yönelik mesleki kaygılar çok fazla belirleyici değildir. Bu anlamda üst sınıflar avantajlı bireyler olarak değerlendirilirken alt sınıf bireyleri Dezavantajlı bireyler olarak değerlendirilir.

Dezavantajlı kesimlerin ortalama aynı bir zeka ve yetenek düzeylerine sahip olmalarına karşın düşük başarı seviyeler göstermelerinin kaynağı hem sosyal hemde maddi koşulların yetersizliği ile ilgilidir.Başarının önemli değişkenleri olan anne baba desteği ve kültürel çevre yetersiz olunca motivasyon düşüklüğünün yanında yetersiz beslenme ve kötü barınma ile birlikte görece başarısızlık kaçınılmaz olur.Bunun ekonomik bir boyutuda var.Üniversiteye kadar süren eğitim süreci dezavantajlı kesim için fedakarlık gerektirir. Dolayısıyla ayrıcalıklı kesimden çocuklar için üniversite deneyimi sıradan bir yaşam perspektifi sayılırken, dezavantajlı kesimlerdeki nesnel engellere yönelik farkındalık, kendilerini bu süreçten dışlamalarına neden olur. Eğitimin kendiside buna göre şekillenir.Varolan toplumsal hiyerarşiyi eğitim yoluyla kabul ettirir.Aslında sistem dolaylı bir şiddete yönelir.Fırsat eşitliği söylemi üzerinden sorunun ana kaynağının toplumun veya yönetim sisteminin değil bireyin sorumlu olduğunu kabul ettiriir.Bu varolan sistemin dolaylı şiddetidir.Sonuç hepimizin gördüğü gibi birey, eşitsizliğin toplumsal çelişkilerden kaynaklandığını farketmeksizin toplumsal olarak yapılandırılmış rolleri üstlenmek zorunda kalır. Böylece eğitim, sınıfsal farklılıkların ve rollerin yeniden pekiştirildiği , sınıf farkının daha da derinleştiği yerlere dönüşür.

Coleman, 1966’da ABD’de ırk göstergesi sayılan ten rengi hakkında bir çalışma yapmıştır. Bu çalışmasında akademik başarıyı etkileyen ilk koşulun aile olduğunu belirtir çünkü özellikle siyahi olarak adlandırılan çocukların okullarında eğitim şartları eşit duruma gelirse bile bulundukları çevre ve psikolojilerinin başarılarına etki ettiğini ifade eder.

Bunların dışında Coleman eğitimde fırsat eşitliği hakkındaki fikirlerinde beş tür eşitsizlik tespit eder:

1.Öğrencinin yaşadığı toplumun okuluna etkisi ile meydana gelen eşitsizlikler: Öğrenciye özel eğitimsel harcamalar, öğrencinin erişebildiği kütüphaneler, öğrencinin sahip olduğu öğretmenlerin nitelikleri gibi koşullardan oluşur.

2.Okulun kökensel farklılığına ilişkin eşitsizlikler.

3.Okula özgü somut sayılmayan özellikler: Öğretmenlerin tutumları, öğrenciden beklentileri, çocuklara karşı ilgileri gibi durumlardan oluşur.

4.Eşit yeteneğe sahip bireylerin okul nedeniyle karşılaştığı eşitsizlikler.

5.Eşit yeteneklere sahip olmayan bireylerin okul nedeniyle karşılaştığı eşitsizlikler: Anadil farklılığı yaşayan bir öğrencinin yaşadığı eğitim eşitsizliği gibi durumları kapsar.

Bahsedilen durumlar sonucunda Coleman, eğitimde fırsat eşitliğinin okulda sağlanması gerektiği gibi okul dışı etmenlerle de -ailenin kültürü, kamusal yatırımlar- oldukça ilişkili olduğunu ve bu alanda da eşitlik sağlanması gerektiğini belirtir. Ancak bu durumun tamamen gerçekleşmesi mümkün değildir. Dolayısıyla ‘eğitimde fırsat eşitliği’ kavramı aslında ‘eşitliğe yakınlık’ olarak ifade edilir. Bu yüzden fırsat eşitliği mümkün olabileceği haliyle okul içindeki durumlarda uygulanmaya çalışılır.

FIRSAT EŞİTLİĞİ EŞİT BİR TOPLUM İLE SAĞLANABİLİR.

Yazının başında ENGELS’in Komünizmin Temelleri adındaki eserinde ‘’eğitim eşitliği’’ kavramından bahsettik.Eğitimin eşitlenmesi ancak eğitimin kamusal alanda eşit sunulması koşuluyla sağlanabileceğini söylemek zorundayız.Bunu sağlamak içinde yeni bir toplumsal yaşamın inşa edilmesi gerekliliği de zorunlu olarak kendini göstermektedir.Kapitalist yaşamın rekabete dayalı yaşam tarzında sınıf farkı her alanda oldupu gibi eğitimde de ortaya çıkmaktadır.Örneğin ülkemizde Pandemi dönemi sürecinde verilen uzaktan eğitimde teknik,araç,gereç ve imkan yetersizliğinden dolayı 3 milyon öğrencinin eğitim öğretim süreci dışında kaldığı unutulmamalıdır.

Dezavantajlı sınıf bireylerinin okullarındaki fiziki altyapı ve donanım eksiklikleri, kalabalık sınıflar, ikili öğretim, öğretmen eksikliği, personel yetersizliği, ekonomik kriz koşullarında her gün artan eğitim giderleri, taşımalı eğitim, yine dezavantajlı  sınıf bireylerinin okullarına dayatılan okullarda dinci vakıf, cemaat ve tarikatların faaliyet göstermesi, öğrencilerin bu dinci yapıların yurtlarında kalmaya mecbur bırakılması, açık öğretim okullarına devam eden öğrencilerin sayısının 1,5 milyona çıkmış olması eğitim sisteminde yaşanan sorunlardan sadece birkaçı.

Paran varsa eğitim; hatta paran kadar eğitim anlayışı egemen olmaya başlamıştır. Bu sistem içinde eğitim alanlar müşteriye, verilen eğitim de alınıp satılan bir metaya dönüşmüştür. Bu durum bir yandan özel okulların sayısının artmasına yol açmış; sadece son dört yılda özel okul sayısı %74 oranında artarak 11 bin 694’e, bu okullara devam eden öğrenci sayısı da 1,5 milyona çıkmıştır.Bu tablo ne eşit bir rekabeti getirir ne de fırsat eşitliğini sağlar.Kamusal eğitimin erezyona uğraması, eğitimin dinselleştirilmesi sonucu çocuğuna laik, bilimsel ve nitelikli eğitim aldırmak isteyen özellikle orta ve üst sınıf ailelerin çocuklarını özel okullara kaydettirmesine ve laik eğitimin alınıp satılabilen bir metaya dönüşmesine yol açarken; yoksul ve emekçi ailelerin çocuklarını da devlet okullarında dinselleştirilmiş, içi boşaltılmış bir eğitime ya da sayıları her gün artan İmam Hatip okulları ya da meslek liselerine mahkum etmektedir. (https://www.birgun.net/amp/haber/kamusal-egitim-mucadelesi-267670)

Bugün için temel sorun da zaten bu noktada ortaya çıkmaktadır. Toplumsal aidiyetin, dolayısıyla yurttaşlığın temeli olarak bir eşitlik vurgusu yapılmasına rağmen, eşitsizliğin uygulamada devam ediyor olması, modern toplumun temel çatışmalarından biridir. Bu açıdan siyasal süreçte ifadesini bulan eşitlik talebi ile kapitalist toplumdaki piyasa mekanizmasından doğan eşitsizlik olguları arasında sürekli bir gerilim olacaktır. Bu gerilim, siyasal süreçlere katılma ve oy hakkı ile kapatılmaya çalışılırken, fırsat eşitliği söylemi de bunu bütünleyen bir argüman haline gelmiştir.

Fırsat eşitliği  aynı zamanda en radikal eşitlik fikirlerinden birini oluşturur ve paradoksal olsa da liberal söylem içinde kimi zaman neredeyse sosyalist politikalara yaklaşır. Ancak elbette var olan düzende köklü bir dönüşüm olmaksızın doğrudan sonuçların eşitlenmesine odaklanmanın ne kadar uygulanabilir ve gerçekçi olduğu tartışmalıdır. Burada asıl ilginç olan ise eşitsizlik ve adaletsizliğin boyutlarının liberal saflarda bile tartışılacak düzeye gelmesi ve eğitimin bu haliyle sürdürülemez olduğunun görülmesidir. Sisteme güvensizlik ve inançsızlıkla somutlaşan bu durum, modern toplumun geleceği açısından kritik önemdedir. Çünkü söz konusu olan çocuklar ve gençlerse, geleceğe dönük umudun ve iyimserliğin,olumlu bir yaşam ortamının olmadığı bir sistem ne kadar savunulabilir veya sürdürülebilir?


 

Yorumlar

  1. İyi bir üslupla yazılmış ama kaçırdığı ve yazıyı derinden sarsacak çok önemli noktalar var , 1. Yazının başından beri kabul edilen ama yanlış bir pusula olan fikir, fırsat eşitliğinin sosyalist söylemdeki tanımına hapsedilmesidir.Bir başka deyişle fırsat eşitliği herkesi aynı şartlarla büyütmek ve herkese aynı şartları vermek değildir (Bunu sağlayabilmek için inanılmaz bir kontrolle bütün okulları devletleştirmek zorundasın.(Bu politika ütopyadır Belki de Distopya) adı üstünde ekzantrik bir deneydir ,halbuki fırsat eşitliğini okulları devletleştirmeden de yapabilirsin bu fikir "fırsat eşitliği herkese eşit fırsatlar vermek değildir. İstekli ve azimli olana fırsatlar sunup o kişinin önünü açmaktır yani benim küçük bir projem var bana küçük fırsat verirler senin büyük bir projen vardır sana büyük bir fırsat verilmelidir fırsat eşitliği aslında budur eğitimde fırsat eşitliği de aynı meseledir İsteyenin önünü açmaktır mesele " şeklinde ifade edilebilir.
    2) Türkiye'de parayı veren parasıyla rezil olur, keşke parayı veren iyi eğitim alabilseydi.(Yazıda bu noktayı da eksik gördüm.)
    Ama kim yazmışsa eline sağlık, iyi bir yazı çıkarmış 👏

    YanıtlaSil
  2. Yüreğinize ve kaleminize sağlık 👍👏👏👏

    YanıtlaSil
  3. Yüreğinize ve kaleminize sağlık 👍👏👏👏

    YanıtlaSil
  4. Harika yureginize elinize saglik

    YanıtlaSil
  5. Güzel yazı.teşekkürler

    YanıtlaSil
  6. Kaleminize sağlık Deniz Hoca'm..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Burdan Yorum Yapabilirsiniz

Bu blogdaki popüler yayınlar

REKABETE SÜRÜKLENMİŞ BİREY- 2 /ÇÖZÜM

Kötülüğün Sıradanlaşması

REKABETE SÜRÜKLENMİŞ BİREY