ÖLÜMÜN SIRADANLAŞTIĞI BİR DÖNEM

 



Umudun ölmesi, insanın ölmesinden daha beterdir Alim. İnsan ölür, ölüm haktır. En kötüsü, beteri, dayanılmazı umudun ölmesidir, sen bizim umudumuzu neden öldürdün Alim?( İnce Memed 4, Yaşar Kemal)

Umut-yaşam,umut-ölüm  arasında derin bir ilişkinin olduğunu hep düşünmüşümdür.Umut dolu insanın yaşama daha sık bağlanacağı,umudunu yitirmiş insanın ölüme daha yakın olacağı genel geçer bir olgu benim için ;hatta belki de birçoğumuz için öyledir.Asıl mevzu umut ise umut hangi koşullarda yok olur? Sorusu ayrı bir yazı gerektirir elbet ;ben ise bu soruya genel bir cevap veriyorum.Yaşadığımız coğrafyanın düzeni veya başka bir ad ile söyleyeceksek sistem diyorum.Düzen (sistem) derken ekonomik şartlar,adil bölüşüm ve buna bağlı olarak refah düzeyi,insanların kendini ifade edip edememesi,yozlaşma,ahlaki durum,işsizlik ,tv programlarının içeriği,adalet’in eşit dağıtılıp dağıtılamadığı v.s  günlük yaşamda muhatap olduğumuz aklımıza gelen herşey…

Yaşadığımız sistem'in’in kendisi adil olmayınca ölümde adil olmuyor.Nâzım Hikmet’in, “Ölüme Dair” adlı şiirinde geçen dizelerinde, 

(Haşim ,neden şaşırıyorunuz?

Hiç duymadınız mıydı kardeşim,

herhangi bir şahın bir gemi ambarında

bir kömür küfesiyle öldüğünü?

...........

Bir eski Acem şairi

Ölüm adildir-diyor ''aynı haşmetle vuru şahı,fakiri

...............

Biliyorum ölümün adil olabilmesi için hayatın adil olması lazım)


 ölümün adil olabilmesinin koşulu yaşamında adil olmasına bağlaması güzel bir metafor,Nazım Hikmet ölümün herkesin payına aynı şekil ve şartlarda düşmediğini anlatmaya çalışır şiirinde.

 Doğrusunu söylemek gerekirse ; tarih göstermiştir ki ölüm zengin ve fakir’i  aynı sıklıkla vurmadı hiçbir zaman.Ama  hiçbir zamanda ölümler  bu şekilde  duygusal ağırlığını kaybetmedi . Her yıl, evine ekmek götürebilmek için emek harcayan 2 bin civarında emekçinin iş cinayetlerinde hayatını kaybediyor olması, 10 bin civarında emekçinin meslek hastalıkları sonucu hayatını kaybediyor olması büyük bir sorun değil midir?50 den fazla öğretmenin intihar etmesi,son 3 yılda 1290 kadın’ın öldürülmesi,içişleri bakanlığının raporuna göre 2015-2020 arası 14.530 kişinin ,2021 yılının ilk 5 ayında 600 kişinin intihar etmesi  ve daha birçok istatistiksel veri ortaya çıkabiliyor. Tek bir kişinin ölümü olay olması gerekirken sıradanlaştı ölümler.Covid-19’un yol açtığı yaşamsal bir krizle boğuştuğumuz bir dönemde , insanların en çok meşgul olduğu olgunun ölüm olduğunu söylemek, yanlış olmaz sanırım. Ölüm olgusunun, bir taraftan sayılara dönüşerek soyutlaşırken, duygusal ağırlığını kaybederek sıradanlaştığını söyleyebilirizde.

Böyle bir düzende ölümü kutsama niyetimiz yok fakat sıradanlaştırılan ve düzenden bağımsız değerlendirilen bakış açısına sözümüz.Bu suçlu zamanların kötülükleriyle baş etmenin yolu umut olabilmekten geçiyor. Dezenformasyon süreçlerinin günümüzün teknolojik imkânlarıyla daha etkin bir biçimde yapılabilmesi; baskı, yönlendirme, ikna araç ve biçimlerinin günümüz bireyi üzerinde daha işlevsel kılınması elbet ölümleri düzenin çürümesini ve sorumluluğunu saklayabiliyor.Dezenformasyon araçları haline gelmiş basının ve kuklavari ezberletilmiş cümlelerle yapılan haber programlarının ölümün sorumlularını aklıyor olması bize daha da büyük sorumluluklar veriyor.

Post-otoriter sistemlerde muhalifler açısından kendini ifade etmenin önünde sadece kaba fizikî engeller olmaz, bütün düşünceler ve fiiller doğar doğmaz  manipülasyon, soruşturmalar ve tehditler yardımıyla gerçeklik alanından hızla koparılıp söylenti olarak aktarılır ve yandaş medyanın inşa alanında, mazluma karşıt yeniden biçimlendirilir. Bu tür manipülasyonları, son yüzyılın birçok olayında gördüğümüzü gibi, yakın zamanda başlamış ve hâlâ devam eden  Suriye, Libya ve Yemen’deki çatışmalardaki ölümlerde de gördük.

Nesnel gerçekliğin planlı bir algı operasyonlarıyla  parçalanarak yok edildiği, dağıtıldığı ve gündemden atıldığı süreçler yaşandı. İnsanların binlerle, yüzlerle  ifade edilen ölümlerle karşılaştığı bu tür büyük olayların dahi rahatlıkla deforme edildiği, çarpıtıldığı bir ortamda, tekil örneklerin kendi gerçekliğini  ifade edebilecek imkânı bulması çok zor olsa gerek,bu yüzden gerçek bir örgütlenmeye yeniden ihtiyaç var. Çünkü ölümün bu kadar sıradanlaşması aynı zamanda nitelikli bir örgütlenmenin olmamasından da kaynaklanmaktadır.

Ciddi anlamda bir örgütlülük sağlanmazsa ölüm ve yaşam, özellikle bu çağda düzen’in kendine has baskı, deformasyon ve meta ‘ya dönüştürme araçlarının yeni sonuçlarıyla karşılanacaktır. Bu değer yitimi çağında insan sesini çıkarmazsa,ve yaşamdan yalıtılmasından dolayı yalnızlığıyla kalmayı tercih ederse; aynı zamanda  kendi ölümünü aktif bir biçimde icra etmiş oluyor.Umutsuzluk çizgisinde dolaşarak ölümle olan mesafesini yaklaştıracaktır.

Yaşam insan için en değerli olgudur,insanın en değerli gördüğü şeyden feragat etmesi, onu, hız çağı olarak tabir edilen günümüzün  aktüel bir malzemesi olma riskinden korumayacaktır. Duygusallığını yitirmiş bir ülke insanında Ölüm artık, insanın yerinin doldurulamazlığının işaretini taşımaz, çünkü insan artık bir sayıya dönüşmüştür ve sayılar arasında boşluk yoktur. Sonuç olarak yaşam ve ölüm,umut ve umutsuzluk  gölgesinde biçim kazanmaya devam ediyor, edecektir de umut’u var edecek olanda bizleriz değerlerini yitirmemiş samimi örgütlü insanlar…..

(NOT:diğer yazılarımıda incelmeniz ve mesajlarda eleştirmeniz dileğiyle....)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

REKABETE SÜRÜKLENMİŞ BİREY- 2 /ÇÖZÜM

Kötülüğün Sıradanlaşması

REKABETE SÜRÜKLENMİŞ BİREY