ORHAN VELİ’NİN ŞİİRLERİNİ ANLAMAK
İki
hafta önce Orhan Veli’yi andık.Orhan Veli bana göre çağın en önemli
şairlerinden birisi.Kullandığı meteforlar ve anlatmak istedikleri ile
değerlendirdiğimizde şiirlerinde sıradan görülen her şeyin aslında bir inceliğe sahip
olduğunu görebiliyoruz.Orhan Veli'yi ve garipçileri tanımlarken çoğu entelektüel
sıradanlıktan ve hatta lümpenlikten bahseder.Oysa Orhan Veli’nin şiir
kaynağı sıradan insanların sınıfsal yaşam sancılarının olduğu net görülebilir.Örneğin ‘’Kuyruklu Yıldız’’ şiirine bile baktığımızda kedi üzerinden bir sınıfsal bakış
açısını net görebiliyoruz.
‘’ Uyuşamayız,
yollarımız ayrı;
Sen
ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi;
Senin
yiyeceğin, kalaylı kapta;
Benimki
aslan ağzında;
Sen
aşk rüyası görürsün, ben kemik.
Ama
seninki de kolay değil, kardeşim;
Kolay
değil hani,
Böyle
kuyruk sallamak Tanrının günü.’’
Bu dizelerde sokak kedisi ile ciğercinin kedisinin yaşam farklılığını koyarken aynı zamanda ciğercinin kedisinin aynı yaşamı sürdürebilmesi içinde özgürlüğünden bedel ödemesi gerektiği ve sürekli kuyruk sallaması gerektiğini vurgular.
Orhan
Veli yeni şiir kurgusu ile yazmaya karar
verir vermez sıradan, alt sınıfta insanların işçilerin,
İşsizlerin,emekçilerin
hayatlarına odaklanır.Mesela “Montör Sabri”de bir ustabaşıyı anlatır.
Montör Sabri ile
Daima geceleyin
Ve daima sokakta
Ve daima sarhoş konuşuruz.
O her seferinde,
“Eve geç kaldım” diyor.
Ve her seferinde
Koltuğunda iki okka ekmek.
“… Orhan, şiirin kaynağının halk olduğunu yaman bir sezişle sezmişti. Bu kaynak başlangıçta belki bir dil kaynağı idi, ama sonra şiirin tümünü sardı. O, halkı, işine yaradığı müddetçe, işine yarayan tarafları ile sevmekle kalmadı. Fakir fukara ile, boyacılarla, garsonlarla, işçilerle gerçekten dostluk ederdi. Savaştan önce bir gün fakir bir işçi ile tanışmıştık. Montör Sabri. Sarhoştu, koltuğunda iki okka ekmek vardı. Boyuna eve geç kaldığından bahsediyor, ama bir türlü evinin yolunu tutamıyordu. Ertesi gün Orhan ‘Mantör Sabri’ şiirini yazdı:”Şiirin yazılma sürecini böyle tarif etmiş Melih Cevdet .
Öyleki dönemin yoldaşı garipçilerden Oktay Rıfat ;Montör Sabri’nin Orhan Veli’nin tanıdığı biri olduğu ve şair’in yaşadığı süre boyunca çok sayıda işçi, garson, şoför ile ahbaplık ettiği bilgisini verir.Elit,üst sınıf kimliğiyle yaşayan insanlar yerine Orhan Veli’nin Montör Sabri’yi, Süleyman Eefndi’yi, Şoförün Karısı’nı anlatması şiirde görülen bir tarz değildi aslında bu durum yeni bir devir olması açısından heyecan vericiydi
Orhan
Veli’nin, 1941 tarihli ortak kitap Garip’te yer alan şiirleri arasında “Hicret”
duyu verileri
açısından ilgi çekicidir.
Damlara
bakan penceresinden
Liman
görünürdü
Ve
kilise çanları
Durmadan
çalardı, bütün gün.
Tren
sesi duyulurdu, yatağından
Arada
bir
Ve
geceleri.
Bir de
kız sevmeye başlamıştı
Karşı
apartımanda.
Böyle
olduğu halde
Bu
şehri bırakıp
Başka şehre gitti."
II
Şimdi kavak ağaçları görünüyor,
Penceresinden,
Kanal boyunca.
Gündüzleri yağmur yağıyor;
Ay doğuyor geceleri
Ve pazar kuruluyor, karşı meydanda.
Onunsa daima;
Yol mu, para mı, mektup mu;
Bir düşündüğü var."
Şiirde yatalak bir hasta anlatılıyor gibidir.
Pencereden görünen liman, çan ve
tren
seslerinin duyulması, karşı apartmandan görülen kıza âşık olunması gibi
detaylar ilginçtir. Şiirin
ikinci
parçasında da kavak ağaçları, yağmur, karşı meydanda kurulan pazardan söz
edilir. Şiirdeki O,
dış
dünyayı görme, işitme ve hisler yoluyla algılar.
“Kitabe-i Seng-i Mezar”, adından başlayarak
bir ironidir.
I
Hiçbir
şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan
çektiği kadar;
Hatta
çirkin yaratıldığından bile
O
kadar müteessir değildi;
Kundurası
vurmadığı zamanlarda
Anmazdı
ama Allah'ın adını,
Günahkâr
da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendi’ye.
II
Mesele
falan değildi öyle,
To be
or not to be kendisi için;
Bir
akşam uyudu;
Uyanmayıverdi.
Aldılar,
götürdüler.
Yıkandı,
namazı kılındı, gömüldü.
Duysalar
öldüğünü alacaklılar
Haklarını
helal ederler elbet.
Alacağına
gelince...
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.
III
Tüfeğini
deppoya koydular,
Esvabını
başkasına verdiler.
Artık
ne torbasında ekmek kırıntısı,
Ne
matarasında dudaklarının izi;
Öyle
bir ruzigar ki,
Kendi
gitti,
İsmi
bile kalmadı yadigâr.
Yalnız
şu beyit kaldı,
Kahve
ocağında, el yazısıyla:
"Ölüm
Allah'ın emri,
"Ayrılık olmasaydı."
Yaşadığı dönemde mezar taşı sahibi olmak sınıfsal bir sorundur.Para ve maddiyatı ifade eder. Süleyman Efendinin bir mezar taşının parasını ödeyebilmek bir yana lüks sayılacak kitabesi olan bir mezar taşının parasını ödeyebilecek bir ailesi yoktur.Kitabesi olan bir mezar taşı zenginlik simgesiydi,üst sınıf mezarıydı.Şiirin kendisi, olmayan mezar taşının kitabesi olarak algılatılmaya çalışılmaktadır.
Süleyman Efendi nasırıyla birlikte şiire girdiğinde halkçı, toplumcu ve sınıfsal bir şairle karşı karşıyayızdır. Süleyman Efendi’yi bir insan olarak gören, onu kimliklerinden azat etmiş bir anlatıcı vardır ancak Süleyman Efendi dünyaya, nesnelere nasıl bakıyordu, bu konuda fikrimiz yoktur. Orhan Veli, türkülerden, deyim ve atasözlerinden gelen sözcükleri ve ruhu kullanır, böylelikle herkes tarafından anlaşılacağına inanır.
Orhan
veli şiirlerinde sırandan yaşamaların izlerini yansıtır.Dönem dönem bireysel
yaşam izleri olsada (dedikodu,şoför’ün karısı) dönem dönem nüktedan ve ince sınıfsal bakış açısına raslayabiliyoruz.
(NOT:diğer yazılarıda incelmeniz ve eleştirmeniz dileğiyle....)
Yorumlar
Yorum Gönder
Burdan Yorum Yapabilirsiniz